223 Yıldır Kazılmasına Rağmen Dibine Ulaşılamayan Çukur: Garipliklerle Bezeli Oak Adası

İlerleyen teknolojiye rağmen dünyamızda hala gizemini koruyan yerler mevcut. Bu gizemli mekanlardan biri de tuhaflıklarıyla tanınan Oak Adası! İleri butonuna tıklayın.

Kanada'nın Quebec eyaletinin doğu kısmında bulunan Nova Scotia Adası'nın yakınlarında bulunan ufak bir ada Oak Adası.

Kanada'nın Quebec eyaletinin doğu kısmında bulunan Nova Scotia Adası'nın yakınlarında bulunan ufak bir ada Oak Adası.

Oak, meşe anlamına geliyor ve bu ada ismini üzerini kaplayan kızıl meşe adasından almış.


Bu çok da özelliği olmayan ada 1795 senesinde keşfediliyor...

Bu çok da özelliği olmayan ada 1795 senesinde keşfediliyor...

Aynı yılın yaz aylarında adanın yakın bir yerinden kanoyla geçen Daniel McGinnis isimli 16 yaşındaki genç, adaya ayak basıp yürümeye başladı. Ormanın içine doğru yürüyen Daniel, ağaçlarla kaplı olmayan bir yere çıktı. Bu açık yerde bir meşe ağacı gördü, ama sadece bir tane.. Ağacın dallarından biri budanmıştı ve budanan taraflar toprak üzerindeki bir göçüğün 5 metre kadar üzerinde uzanıyordu. Bu göçük olan yer Daniel McGinnis'in dikkatini celbetti. Burada bir definenin saklanmış olabileceğini düşündü. Zaman kaybetmeden adaya 6 km mesafede olan evine, Chester’a geri döndü. Sonraki gün yanında 20 yaşın­daki John Smith ve 13 yaşındaki Anthony Vaughn'ı da alarak Oak Adası’na geri döndü.


Çukuru kazmaya başlayan üç arkadaş başladıkları ilk anlardan itibaren şaşkınlık içinde kaldı, yüzeyden 60 cm kadar derinde taşlarla kaplanmış bir delik bulunuyordu. Üç metre aşağıda da giriş, meşe kütükleriyle baştan sona kapatılmıştı. Üç kafadar çalışmalarına devam etti, 6 metre ile 9 metre arasında bu kütüklerin aynılarına rastladılar. Sonunda pes eden arkadaşlar işi bırakarak geri döndüler.


Bu durum, şehir efsanelerinin sürmesine sebep oldu.

Bu durum, şehir efsanelerinin sürmesine sebep oldu.

Chester'a giderek bulduklarını düşündükleri defineyi çıkarabilmek için destek bulmaya çalışan gençler, ne yazık ki bölgedeki insanlardan gerekli desteği bulamadılar. Chester'daki bir kadının annesi bu yere ilk yerleşenlerdendi ve bir anısını anlattı. Zamanında adada ateşler ve tuhaf ışıklar görmüştü. Bir tekneye doluşan adamlar neler olduğunu incelemeye gitmişler ve bir anda ortadan kaybolmuşlardı. Kadına göre, aklı olan kimse o adaya yaklaşmamalıydı.


Seneler sonra bir defa daha denediler.

Seneler sonra bir defa daha denediler.

Aynı üçlü, uzun süredir bekledikleri desteği o tarihten 9 sene sonra 30 yaşındaki Simeon Lynds isimli adamdan alabildi. Lynds, Anthony Vaughn’ın ona anlatmış olduğu hikayeden etkilenip bu üç gençle, araştırmalarına destek olması amacıyla için bir ortaklık kurdu. Bu esnada John Smith de kazdıkları yeri çevreleyen arazinin bir bölümünü satın almıştı. Ondan sonraki 30 yıl boyunca kalan bölümü de parça parça satın almayı başardı. En sonunda adanın tüm Doğu tarafı, onun sahipliğine geçecekti. Grup 1804 senesinde esrarengiz Oak Adası’na bu şekilde çıktılar.


Çukur ne kadar çok kazılırsa kazılsın, bir türlü ucu bucağı görünmüyordu.

Çukur ne kadar çok kazılırsa kazılsın, bir türlü ucu bucağı görünmüyordu.

Uzun yıllar geçti ve bu yıllar süresince kimse buraya elini sürmedi. Birinci etapta 27 metreye ulaşıldıktan sonra her 3 metrede bir aynı meşe kütüklerin yer aldığı görüldü. 12 metre sonrasında kütüklerin üzerinde bir kömür katmanı bulunuyordu, 15 metrede bir kat cam macunu, 18 metrede de bir kat hindiztan cevizi lifi olduğu görüldü. Nihayet 27 metreye ulaşıldığında ise tuhaf bir şey görüldü. Burada üstünde anlaşılamayan bir yazı olan bir taş vardı. Taşı çıkardılar, bu yüzden kuyuya çok fazla su doldu ve bu yüzden çalışmalar devam ettirilemedi.


Gizemli taşın sırrı devam ediyor...

Gizemli taşın sırrı devam ediyor...

Bu taş, başka yerden taşınmış bir taş değildi, adaya ait olan bir taştı. Üstünde yazanlar insanlığa pek çok şey anlatıyordu mutlaka. John Smith taşı adada inşa ettiği evin şöminesinin arka kısmına dikti. Bu yapılmaması gereken davranış, zaten silinmeye başlayan sembollerin korunmasına mani oldu. Yarım yüzyıl sonrasında taş, Halifax’ta çukurda keşif yapabilme ve daha fazla gelir sağlanması amacıyla sergilendi.


O esnada bir yabancı diller profesörü, şifreyi çözebildiğini iddia etti: “10 adım aşağıda iki milyon sterlin.” Bu yüzyıl başlarında taşı gören birisi de, 1935’te başka bir şey hatırladı. Son bir sözcük daha vardı. Ama o, taşı yeniden gördüğü zaman üzerindeki yazı büsbütün silinip gitmişti. O günden bu beri taşı gören kimse olmadı.


Her araştırmada sistemin daha derin ve karmaşık olduğu görüldü.

Her araştırmada sistemin daha derin ve karmaşık olduğu görüldü.

Her kat geçilince çukurun daha derinlere gittiği görülüyordu. Şirket 1850 yılında yeni bir paralel tünel açsa da yeniden su baskını baş göstermişti. Pompalama çalışmaları işe yaramazken, su akışının gelgite bağlı olduğu görüldü ve çukurun etrafındaki kumsalın özel olarak yapıldığını fark ettiler. Çukuru yapan kişiler 45 metre uzunluğunda olan plajı aşan bir kanal sistemi oluşturmuşlardı, sistem ise bir elin parmaklarını andırıyordu.


Son bulgular kafaları karıştırıyor.

Son bulgular kafaları karıştırıyor.

2016 Ocak ayında adada bulunmuş olan kılıç Roma dönemine ait, bu kılıç tüm düşünülen teorileri yıkacak cinsten.. 2. yüzyıla veya daha öncesine ait olduğu sanılan kılıç, Romalıların düşünülenden çok daha önce Kanada'ya geldiği ve burada yerli halkla bir savaş yapmış olabileceğini gösteriyor. Yapımcılar şimdilerde "Oak Adası'nın Laneti" isminde bir dizi belgesel çekiyor.


Gizem devam ediyor...!

Gizem devam ediyor...!

Romalılar, Vikingler, Aztekler, uzaylılar, korsanlar, Tapınak Şövalyeleri veya gizemli bir medeniyet... Çukuru kimin yaptığı bu kadar yıl sonra bile başlı başına bir gizem. Adada araştırmalar halen devam ediyor fakat ilk araştırmanın üzerinden geçen 223 seneye rağmen Oak Adası gizemi sürüyor...